Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, “Bir anayasa tartışacaksak önce mevcut anayasayı savunmakla işe başlamak gerekiyor. Bir anayasanın tartışılabileceği bir zeminden o toplumsal uzlaşı zemininden çok uzaktayız… Türkiye’deki yeni anayasa adı altındaki tartışmalarda biz darbe dönemi anayasasından sivil anayasaya geçiş adı altındaki bir kavram dışında hiçbir başlık duyamıyoruz. Bu ülkenin yurttaşları olarak yeni bir anayasa yapılmak isteniyorsa eğer, buradaki temel ihtiyacın hangisi olduğuna dair bugüne kadar tek bir kelime bile duymadık. Türkiye Barolar Birliği’ne göre anayasa tartışmalarında ilk dört madde bütün tartışmaların dışındadır. Hiçbir zaman da tartışmaya açılmamalıdır” dedi.
Türkiye Barolar Birliği, “Anayasacılığı Savunmak ve Değişmeyen Gündem: Anayasa’yı değiştirmek” paneli düzenledi. TBB Yasa İzleme Merkezi Sözcüsü Osman Can Başdemir, TBB Genel Sekreteri Veli Küçük ve TBB Başkanı Erinç Sağkan çeşitli konuşmalar yaptı. Osman Can Başdemir, şunları söyledi:
“1982 darbe anayasası bir diğer söyleyişle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gerçekten hala bir darbe anayasası mıdır? Anayasa’nın bugün bir başlangıç hükmü 177 madde ve 21 geçici maddesi bulunmaktadır. Anayasamız 19 kez değiştirilmiş, iki kez ise Anayasa Mahkemesi’nin iptalle sonuçlanan kararlar konulmuştur.
Denilebilir ki 1982 Anayasası seksen darbesinin ardından yapılan 82 model bir arabadır. Bu süre içerisinde ihtiyaçlarınıza göre bu eski arabada çok sayıda parçayı değiştirdik. Üstelik darbe ürünü olan bu anayasada yapılan değişikliklere rağmen milli irade üzerindeki vesayet kalıntıları bir türlü tamamıyla silinemedi. Yamalı bohçaya dönüşen delik deşik bir anayasa istemiyoruz denilebilir.
Fakat araba benzetmesinin bir an için isabetli olduğunu varsayalım. Cevaben şunlar söylenebilir. Peki biz bu arabayı gerçekten özverili, amacına uygun tertemiz, tabir yerindeyse dosta gidecek evlada miras bırakılacak şekilde mi kullandık? Yoksa biz kanun teklif etmeye sadece milletvekillerini yetkili kılarak teklifleri kapalı kapılar ardında şeffaflıktan katılımcılıktan, çoğulcu anlayıştan uzak şekilde hazırlatarak çoğunluk gücüne sahip milletvekillerine imza mı attırdık? Yoksa imzaladığınız, taahhüt ettiğiniz, verdiğiniz sözleşmelerin gereklerini yerine mi getirmedik? Hangisini yaptık? Mesela Yapılacak Anayasa değişikliğiyle birlikte Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası nasıl yazılacak? Anayasa Mahkemesi kararları bu saatten sonra yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri vallahi bağlar, billahi mı diyeceğiz?”
TBB Genel Sekreteri Veli Küçük de şunları söyledi:
”Aslında suni bir gündem yaratılmakta ve suni gündem çerçevesinde Türkiye Barolar Birliği alet olmamalı, içerisinde yer almamalı, hiçbir yerinde olmamalı gibi görüşler de ortaya çıktı. Diğer görüş bir hukuk kurumu olarak Türkiye’nin en önemli hukuk kurumu Türkiye Barolar Birliği’nin anayasa denildiğinde temel yasalar ve düzenlemelerin üst çatı düzenlemesi, anayasa denildiğinde de bir yol gösterici, düzenleme bakımından ülkemizin bu süreçlerdeki zeminin toplumsal uzlaşı noktasındaki gerek usul, gerek yönden bakımından sonrasında bu aşamalar sonra da değerlendirmelerin de yapılabileceği bir zemin ama halkımızla, yurttaşlarımızla bu yol gösterici değerlendirmeyi yapma sorumluluğunun bir tezahürü olarak bu programın yaşama geçmesi Türkiye Barolar Birliği bakımından çok önemli çok kıymetli.
Tabii ki anayasacılık kavramı bugün ortaya çıkmadı. Çok uzun yıllardan asıllardan bu yana tartışılan, gündeme gelen ve içerik itibariyle nasıl yapılması gerektiği ve içeriğinde nelerin bulunmasının değerlendirmelerinin yapıldığı çok önemli bir konu. Tabii siyasi iktidarlar bakımından bu değerlendirmenin inanarak, içselleştirerek bunun yanında toplumun tüm katmanlarını sürecin içerisinde ederek ve çağdaş, demokratik ilkeler, değerlendirmeler ışığında yaşama geçmesi çok önemli.
1982 Anayasası bakımından bu değerlendirmeyi yapmak mümkün değil. Darbe ürünü ve bir tespit oylaması içeriği taşıyan süreçten sonra gelen bir şey dolayısıyla bir hukukçuların meşruiyet noktasında kuşkuyla baktığımız bir anayasacılık sürecinden sonra Türkiye ülkemiz şayet geleceğe dönük umut dolu ve ülkemizi çağdaş, muasır medeniyetler seviyesine ulaştıracak bir düzenleme yapacaksa şayet bunun çerçevesinin de anayasacılığı savunmak yönünde belirli ölçülerde oluşacağını düşünüyorum. Tabii akıllarda çok vardır. Sorular var. Bu konu neden bu kadar gündeme geliyor? Biraz evvel paylaştığım gibidir. Dış siyasetteki tıkanmalar, iç siyasetteki gündem değişiklikleri en kolay başvurulan, en çok tartışılabilecek konu anayasa. Fakat yurttaşın da sorduğu bir soru var. Mevcut anayasanın uygulanmadığı, hükümlerinin uygulanmadığı bir dönemde çok daha farklı, çok daha üst düzeylerde hak ve özgürlükleri düzenleyen yeni bir anayasanın var olması halinde ne değişecek, değişen ne olacak?”
“9. Yargı Paketi bugün Meclis’e geliyormuş. Türkiye Barolar Birliği’nin paketin içeriğinden maalesef haberi yok”
Erinç Sağkan da şunları söyledi:
“9. Yargı Paketi bugün Meclis’e geliyormuş. Türkiye Barolar Birliği’nin haberi var mı derseniz paketin içeriğinden maalesef yok. Basından ne gördüysek onu biliyoruz. Ve Meclis’e gelen taslağı iki gün içerisinde hazırlanıp Adalet Komisyonu’nda değerlendirmemiz bekleniyor. Adalet Komisyonu’ndaki değerlendirmemizin ne kadar etkili olup olmadığı konusuna ise bugün burada hiç girmeyeceğim. Maalesef torba yasa süreciyle beraber Meclis tamamen aslında kanun yapma konusundaki o ciddi geleneğini ve pratiğini terk etmiş ve kaybetmiş durumda. Ve böyle bir hukuki, siyasi ve toplumsal süreç içerisinde aynı zamanda Anayasayı konuşuyoruz. Sivil anayasa tartışmaları adı altında başlayan bir anayasa, yeni bir anayasa adı altında anayasa değişikliği değil yeni bir anayasa adı altında bir tartışma zemininin içerisindeyiz. Oysaki bütün hukukçuların bildiği bir gerçek var ki anayasa bir mevzuat düzenlemesi gibi değiştirilecek bir temel metin değil. Anayasa bir toplumsal sözleşme. Toplumsal bir uzlaşı zeminine ihtiyaç duyar anayasa değişikliklerini tartışmak. Burada savunmanın çatı örgütünün çatısı altında yapılacak bir panelde bile biz siyasi partilerin tamamını eğer bir araya getiremiyorsak o toplumsal uzlaşının varlığından bahsedebilir miyiz acaba bir anayasanın tartışılmasında? Maalesef görüntü bu.
Anayasasızlaşma aslında artık somut olarak, soyut ifade hürriyeti tanımları veya adil yargılanma hakkı ihlalleri gibi tanımlar üzerinden değil artık maalesef ki anayasasızlaşma bizzat yargı kararlarıyla somutlaştırıldı. Haliyle bir anayasa tartışacaksak önce mevcut anayasayı savunmakla işe başlamak gerekiyor. O nedenle bugünkü panelimizin ana başlığı da anayasacılığı savunmak.
“Bize göre ilk dört madde bütün anayasa tartışmalarının dışındadır”
Bir anayasanın tartışılabileceği bir zeminden o toplumsal uzlaşı zemininden çok uzaktayız. Ancak sadece akademik olarak bakacak olursak mevcut anayasanın her haliyle bizi tatmin ettiğini söyleyebilir miyiz? Mümkün değil. Mevcut Anayasa’nın darbe dönemi Anayasası olmasının dışında bu tartışmaların dışında bahsettiklerim. Üzerinde onlarca değişiklik yapılması vesaire bunlardan da aslında bahsetmiyorum. Normal makul bir dönemde biz bu anayasadan memnunuz hiçbir değişikliğe ihtiyacı yok diyebilir miyiz? Kendi adıma söyleyeyim diyemem. Özellikle yargı bağımsızlığını daha somut ve net şekilde düzenleyebilecek hükümlerin muhakkak ki konuşulması, tartışılması gerektiğine inanıyorum. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısı bu yapının nasıl belirleneceği, belirlenme usulleri, bütün kararlarına karşı yargı yolunun açılması, tabii hakim ilkesi hakimlik teminatı gibi unsurların daha net somut düzenlenebileceği bir anayasaysa eğer tüm konuştuğumuz, buna kim hayır diyebilir ki? Ya da savunma hakkının anayasada daha somut bir teminat altına alındığı, savunma hakkını temsil eden avukatların ve meslek örgütü olan baroların Türkiye Barolar Birliği’nin kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin bağımsızlığının daha somut bir teminat altına alındığı bir anayasaya hangimiz hayır diyebiliriz? Ancak bakıyorsunuz ki Türkiye’deki yeni anayasa adı altındaki tartışmalarda biz darbe dönemi anayasasından sivil anayasaya geçiş adı altındaki bir kavram dışında hiçbir başlık duyamıyoruz. Bu ülkenin yurttaşları olarak yeni bir anayasa yapılmak isteniyorsa eğer buradaki temel felsefenin temel ihtiyacın hangisi olduğuna dair bugüne kadar tek bir kelime bile duymadık. Türkiye Barolar Birliği olarak ilk gün şunu ifade etmiştik bugün bahsettiğim birçok tartışmanın dışında Türkiye Barolar Birliği bir anayasa tartışması varsa eğer öncelikle ilk dört maddenin bu tartışmanın dışında tutulacağının somut net olarak ilanı yapılmadığı müddetçe tek bir çalışmanın dahi olmayacaktır demiştik. Bugün Türkiye Barolar Birliği yine aynı noktada durmaktadır. Bize göre ilk üç madde ve onların değiştirilemeyeceğini düzenleyen dördüncü madde bütün anayasa tartışmalarının dışındadır ve hiçbir zaman da tartışmaya açılmamalıdır.”
“Ben bu dönemi bir fetret dönemi olarak nitelendiriyorum”
Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği Başkanı İbrahim Kaboğlu da yaptığı konuşmada, şunları söyledi:
“Ben bu dönemi bir fetret dönemi olarak nitelendiriyorum. Osmanlı açısından da fetret dönemi, biz beş yılda aşacağız diye umduk olmadı ama 10 yılda mutlaka aşılmalı. Bir ara dönem yani demokratik Cumhuriyet anayasacılığı, Osmanlı Türkiye Cumhuriyeti anayasacılığında bir fetret dönemi. Bunu aşmayı hedeflemeyen çalışmalar mutlaka bu sürecin tuzağına düşebilir. Bu bakımdan şöyle bitirmekte yarar var; demokratik hukuk devletinin askeri gereklerine saygı açıklığından bu fetret dönemini görmek gerekir, saptamak gerekir.
21. yüzyıl anayasacılığı kesinlikle 2017i ile kotarılan darbe gölgesinde yapılan OHAL döneminde yapılan OHAL anayasacılığı değildir. Şu anda Türkiye’de OHAL anayasası yürürlüktedir. O değildir. Onun tam tersi afetler, iklim krizi, büyük göçler bunların önüne geçebilecek ekosistemin korunması bunların önüne geçebilecek anayasacılık önümüzdeki yıllarda gündeme gelecek. Bunlar üzerinde çalışmaya engel değil bu anayasal süreç. Ama acil olan gündem tabii ki az önce belirttiğim gibi yürürlükteki anayasaya saygı ve acilen hesap verebilir hükümetin kurulması.”